Last updated on 21/04/2021
John Grierson, belgeseli böyle tanımlıyor: Gerçekliğin yaratıcı kullanımı.
Ankaralı Turgut, Sincanlı Mustafa Taş, Güdüllü Mustafa…
Bu konulara sonraki blog yazılarımda girebilirim bugün Kuzeyli Nanook’tan bahsedeceğim.
Nanook of The North (Kuzeyli Nanok) 1922 yılında Robert J. Flaherty tarafından çekilen bir belgeseldir. Bu film daha önce bir senaryo yazılmadan doğaçlama şekilde çekilmiştir. Kurgusal olmayan bu uzun metraj film büyük seyirci toplulukları ile buluşmayı başaran ilk belgesellerdendir. Bu film gösterime girdiğinde henüz belgesel isimli bir kategori bile yoktu.
Biraz da sigaranın ne kadar zararlı olduğunu mini bir kamu spotu ile anlatmak isterim.
Nanook of The North filmine zengin bir iş insanı sponsor oluyor ve çekimler 3 yılda tamamlanıyor. Filmin yönetmeni Robert Flaherty, film bittikten sonra dönüş yolunda “bu film güzel oldu, dur bir sigara yakayım” diyor ve gemideki tüm filmler yanıyor. Düşünsenize 3 yıl boyunca çekilen tüm görüntüler ve emek çöp olup gidiyor.
SİGARA SAĞLIĞA ZARARLIDIR.
Yönetmen hemen kendini topluyor ve dönüp 1 yılda filmi tamamlıyor, film tamamlanıyor ama çok zaman geçmeden filmin başrolündeki aile babası Nanook vefat ediyor.
Filmi eleştirenler de var, filmde bir eskimo ailesinin günlük yaşantısı en doğal şekillerle çekiliyor fakat bu durumu eleştirenler, filmin batılıların görmek istediği bir eskimo ailesini gösterdiğini ve abartışmış öğeler olduğunu söylüyorlar.
Yani şöyle; filmin bir belgesel olduğu ve her şeyin doğal seyrinin çekildiği iddia edilse de birçok kısımda seyircileri memnun edecek detayların olduğu ifade ediliyor. Mesela Kuzeyli Nanok bir plak görüyor ve onu ısırarak yemeye çalışıyor, bu ve bunun gibi sahnelerin kurmaca olduğu düşünülüyor.
Gerçeklik…
Benliğimizi fütursuzca sunduğumuz şu günlerde gerçekliğe ulaşmak çok zor. Kuzeyli Nanok gibi çoğu insan da olmadığı gibi görünmeye çalışıyor.
Zayıflama programları, ev tadilatı ile ev yenileme programları ya da gündüz kuşağında kayıp kişileri bulmaya çalışan programlar…
Hepsinde biz varız, hepsinde gerçekler var, aynı Tiktok gibi. Gündüz programlarında ya da gelinlerin birbirlerini eleştirdikleri profillerde starlar yok “gerçek” insanlar var. Bugünün dayattığı mükemmel vücuda ya da diksiyona sahip değiller.
Her şeyleri ile gerçekler!
Post-truth çağında gerçeklik ne kadar gerçek, bu da tartışılır. İnsanlar gerçek kişilerin acılarını, başarılarını, üzüntülerini ve sevinçlerini görmek istiyorlar. Bu bir nevi bir “Dikizleme” hastalığı.
Belgeseller ile başlayan insanların “gerçek” hayatını görme isteği bugün realty show programları ile devam ediyor.
O Ses Türkiye için de bir realty show diyebiliriz, gerçek insanların kendilerini gerçekleştirebilme hayalleri. Sosyal medya da buna dayanıyor, gerçek insanların gerçek hayatlarından kesitler.
İnstagram’a gelen “hikayeler” özelliği bu gerçekliği iyice artırdı diyebiliriz. Anlık olarak gerçekleri paylaştığını iddia eden kullanıcılar “nasıl olsa 24 saat sonra silinecek” diyerek kendilerine ait gerçek olan ne varsa paylaşıyorlar. Gönderiler daha kıymetli ama hikayeler önemli değil, nasıl olsa 24 saat sonra silinecek.
Bu durumda insanı bir portakala benzetecek olursak zaten suyu sıkılmış bir kabuğun içindeki posa kısmını da almak için yapılan bir yöntem.
“Sen gönderilerde önemli şeyler paylaşıyorsun ve bir restoran menüsü gibi kendini orada sergiliyorsun ama hikayeler özelliği ile “günün kampanyalarını da!” sunabilirsin”
Son olarak ortaya çıkan Clubhouse gerçekliği “anlık” olmaya zorluyor. İnstagram için çektiğim bir hikayeyi yarın paylaşabilirim ya da canım ne zaman isterse ama Clubhouse benliğimi anlık olarak sunmamı ve oraya vakit ayırarak konuşmamı istiyor.
Rahmetli Nanok’a geri dönelim, Nanok’un filmini izlerseniz bir Igloo (eskimo evi) yaptığını görürsünüz. Evin içine girip ailesi ile vakit geçiriyor ve kameralar da kendisini çekiyor. Kamera tarafından görüntülenirken insanın gerçekliği ne kadar gerçek olabilir, aynısı İnstagram profillerimiz için de geçerli.
Konu uzayıp gidecek, başka bir gün buna devam ederiz…
Yorumlar