Rehineler kendilerini esir tutan kişilere aşık olabilirler, buna sebep olarak Stockholm sendromu gösteriliyor. İnsanlar kendilerine kötülük yapan ve rehin tutan kişilerle empati kurabilirler ve onların haklı olduğunu düşünebilirler. Bunun altında rehinenin hayatta kalma içgüdüsü yatar, hayatının kendisini rehin alan kişinin elinde olması rehinenin gözünde rehin alan kişiyi büyütür hatta bu büyük bir sevgiye dönüşebilir.
Bu psikolojik sorunu Bejerot isimli bir psikiyatr tanımlamış. Takvimler 1973’ü gösterirken İsveç’in başkenti Stockholm’de bir banka soygunu denemesi gerçekleştirilmiş. Soygunu yapan kişi rehinelerini 6 gün boyunca esir alsa da bankada görevli bir kadın soyguncuya aşık olmuştur. İşin sonunda bankanın içine gaz verilmiş ve soyguncu maskeli polislerce tutuklanmıştır, yazıyı servis ettiğim ana fotoğrafta soyguncu Jan-Erik Olsson’un tutuklanma anını görebilirsiniz. Soygun sonrası nişanlısını terkeden kadın, soyguncu hapisten çıkınca onunla evlenir. Banka personeli kendilerini rehin alan soygunculardan şikayetçi olmadıkları gibi suçluların savunma masraflarını karşılamak için para bile toplarlar.
La Casa De Papel dizisinde de Stockholm sendromunu görebilirsiniz. Monica, soygunda bir rehine olsa da sonrasında Denver karakterine aşık olup o da soyguncuların tarafına katılarak soyguna destek oluyor. Monica kendisini rehin alan kişiye aşık olduğundan sonraki sezonda Stockholm ismiyle diziye devam ediyor.
V For Vendetta fiminde de Stockholm sendromunu görebilirsiniz. Vendetta tarafından rehin tutulan kız bir süre sonra kendisini zorla tutan kişinin kendini koruduğunu düşünmüş ve ona hayranlık duymuştur. Stockholm sendromunu bir çok filmde görebilirsiniz, hatta en yakınınızda bile buna şahit olabilirsiniz. Bazen rehin almak bir odaya hapsetmekle olmaz, bazen birisinde tutuklu kalırsınız.
Bildiğiniz üzere yazılarımda bahsettiğim konuları şarkılar ile süslemeyi seviyorum. Konu ile ilgili bir film bir de dizi paylaşmışken şarkılara dalmamak olmaz. Stockholm sendromunu yazmaya karar verince aklıma gelen ilk şarkı Sezen Aksu’dan “Tutuklu”ydu. Tam Sezen Aksu’yu paylaşacakken çok iyi bir yorum buldum ve onu paylaşmaya karar verdim.
Ben sende tutuklu kaldım,
Kendi hayatımdan çaldım,
Yedi cihan dolandım,
Bana mısın demiyor.
Bugün de gözle göremediğimiz bir virüs yüzünden evlerimizdeyiz, 65 yaş üstü ve 20 yaş altı insanlar koronavirüs tarafından rehin alınmış durumdalar, sağlıklarını koruyabilmek için dışarı çıkamıyorlar. Şarkıda “Ben sende tutuklu kaldım” diyor, koronavirüs yüzünden “Ben evde tutuklu kaldım”
Koronavirüs ile yeni tanıştık neredeyse 2 ay oldu, bu süreç uzarsa ona da sempati duyacak mıyız? Bizi rehin alan, yoğun bakıma girecek kadar kötü yapan, sevdiklerimize sarılmamızı engelleyen bu virüse aşık olmamız mümkün mü?
Daha ilgincini söyleyeyim, yazının başında banka soyan Jan-Erik Olsson’dan bahsetmiştim ve yazıma fotoğrafını eklemiştim. Maskeli adamlar Olsson’u bankadan çıkarıyorlar ve rehinelerden birisi olan Kristin Enmark şöyle diyor: Asıl korktuğum polis. Biz burada iyi vakit geçiriyoruz.
Bu süreç bitince ve eski hayat standartlarımıza geri dönünce bu günleri arayacak mıyız? Belki de Koronavirüslü günleri özleyeceğiz ve ona sempati duyacağız. Bugün bile birçok insanın bu virüse sempati duyduğunu düşünüyorum, hava kirliliği azaldı, hayvanlar ve doğa rahat bir nefes aldı.
Stockholm sendromu nedir diye merak edenlerin sorularını cevaplamaya çalıştım ve konuyu bu günlerde kaçamadığımız koronavirüse bağladım, umarım beğenirsiniz, yorumlarınızı bekliyorum.
Yazımın sonunda konserine gidebilmek için sınırları aşındırdığım, en sevdiğim müzik grubunun aynı ismi taşıyan şarkısını paylaşıyorum.
İçerisinde bulduğunuz durumu en iyi şekilde ifade eden ve belkide yeni bir yaşam şekli olarak benimsemeye başladığımız koronavirüs günlerini tanımlayan başarılı bir yaz olmuş. Tek nefeste okudum diyebilirim. Tebrikler.
Yazılarınız yalın, sıcak ve gündemin nabzını tutuyor bir şekilde. Müzikler de harika bir çeşitlilik katıyor. Beğenerek takip ediyor ve yararlanıyoruz. Hayatı eve sığdırırken sürece destek oluyor bu tür çalışmalar. Tebrik ve teşekkür ediyorum.
Ben, Yaradan’ın doğayı korumak için planlarından biri olduğunu düşünüyorum pandeminin. Ancak O’nu sevmem mümkün değil. Kaç çocuk anne babasız kaldı, kaç bilim adamını yitirdik… Bu arada yazı süper, kaleminize sağlık.
Daha sık yazmalısınız, görüşlerinize tamamen katılıyorum.
Farklı bir bakış açısı olmuş. Kimse içinde yaşadığımız durumu bu şekilde yorumlamamıştı. Farklı bakış açıları sunduğunuz için teşekkür ederim.
Yaşadığımız her şey böyle değil midir zaten.İyi tarafı da vardır , kötü tarafı da.Şu aralar sempati duymadığım kesin.Sevdiklerine dokunamamak çok zor gerçekten.Hastalıkla mücadele etmek çok daha zor.Ama gelecek için ne olur ne hissederim bilemiyorum herkes gibi.Yaşayıp görücez.Stockholm Sendromu için dediklerinize katılıyorum.Yazmaya devam bizde okumaya:)